DEVLETİN HER DAİM BAŞVURDUĞU YÖNTEM: AJANLAŞTIRMA!

Birazdan okuyacaklarınız benim başımdan geçen gerçek bir olaydır. Sizlere, devletin insanları nasıl muhbirleştirmeye çalıştığını anlatacağım.

2009 yılında Özgürlük ve Sosyalizm Partisi'yle tanıştım. Partinin Mersin'de gazetesini (Newroz) dağıtıyordum arada da gazeteye yazı yazıyordum ve yazılarım yayınlanıyordu. Özgürlük ve Sosyalizm Partisi'nden dolayı bütün sol, sosyalist kurumlara girip çıkıyordum. Bu girip çıkmalarım, demokratik eylemlere katılmalarım Mersin Emniyet Müdürlüğü terörle mücadele şubesinin dikkatini çekmiş. O sıralar, Alibaba denilen lokantada garsonluk yapıyordum. Bir gün dışarıya yemek servisi götürdüm. Patron telefonla beni arayarak acilen lokantaya gelmemi, lokantada garson olmadığını, müşterinin geldiğini söyledi. Hemen lokantaya döndüm patron eliyle işaret ederek cam kenarındaki masada oturan kişileri gösterdi ve

– Bunların servisini al…

Masaya gittim üç kişi oturuyorlardı, ikisi 25-30 yaşlarında, diğeri 40-45 yaşlarında gözlüklü, etine dolgun, sarı tenli bir adam…

– Buyurun, ne istersiniz?

Çorba istediler, çorbalarını getirdim içlerinden 45 yaşlarında olan bana dönerek,

– Sen Antep'te birilerini tanıyor musun?

– Dedemler Antep'te yaşıyor.

Dedim ve 45 yaşında olan şahıs,

-Yok yok, sen Sinan Çiftyürek'i tanıyor musun? diye sordu. Yoldaşlarım, Mersin'de eski ÖSP'li arkadaşların olduğundan bahsetmişlerdi bir an için onlar olduğunu zannederek,

-Siz Sinan yoldaşın bahsettiği kişileri misiniz?

Dedim ve 45 yaşlarında olan,

-Evet, ben oyum. Seninle tanışmak istiyoruz. Dediler.

-İyi o zaman siz telefon numaranızı bana verin ben sizi arayayım.

Diyerek, maksadım numaralarını alıp, Sinan yoldaşı arayarak böyle böyle şahıslar geldi tanıyor musun diye sormaktı. Ama numaralarını vermediler "Sen kendi numaranı ver biz seni ararız" dediler.

Aradan iki hafta geçtikten sonra Mersin'de Zeytinli Bahçe'de yürürken birden telefonum çaldı. Baktım tanımadığım numara, açmadım, birkaç sefer böyle aradılar. Mesaj attım siz kimsiniz; "hani senin lokantada konuşmuştuk ya" dediler, ben de mesajla dönerek şuan müsait değilim müsait olunca ben size dönerim, o zamana kadar da beni aramayın dedim. Ben lokantadan ayrıldım, o ara Paris'te üç kadın öldürülmüştü, onlardan Leyla'nın cenazesi Mersin'e gelmişti onun cenazesine katıldım sonra bazı demokratik eylemlere katıldım mesela Mersin'de nükleere hayır eylemlerine katılıyordum…

Bir gün Ezilenlerin Sosyalist Partisi'nde oturuyordum, Meral adında bir arkadaşla oradan çıktık. Meral doktora gideceğini söyledi ve Öğretmen Evi'nin oradan Silifke Caddesi'ne doğru yürümeye başladık, Kitapsan'ın oraya geldiğimizde Meral hastaneye doğru gitti, ben de cadde boyu yürümeye başladım. Gazipaşa İlköğretim Okulu'na geçtikten sonra arkamdan biri omzuma dokunarak "Özgür" dedi. Arkamı döndüm gençten bir çocuk "Mert abi geliyor" dedi. Mert abi kim diye düşünürken bir baktım o 45 yaşındaki şahıs sağıma diğeri soluma geçti. Cadde boyu yürümeye başladık Mert olduğunu öğrendiğim kişi,

-Özgür burada kahvehane var mı?

-Yok, benim kahvehane kültürüm yok ama Ütopya Kültür Merkezi'ne gidebiliriz.

-Hayır, oraya gitmeyelim… dedi ve biraz yürüdük. Tahtalı Cami'nin oraya geldik caminin yanındaki sokağa girdik. Adı Mert olan kişi "burası kahve" dedi. Kahvehaneyi geçici olarak cami tadilatı bitene kadar Tahtalı Camii'nin oraya yerleştirmişler, caminin önündeki banka oturduk, Mert sağıma geçti, diğeri sol tarafıma oturdu ve adı Mert olan söze başladı.

– Özgür sen tanımadığın kişilerle konuşmuyorsun, biz sana kendimizi tanıtalım, biz devletiz.

– Peki, benden ne istiyorsunuz

Adı Mert olan,

– Sen bir ESP'ye gidiyorsun, bir Partizan'a, bir Devrimci Partiye, SYKP'ye, HDP'ye, Leyla'nın cenazesine, Akkuyu Nükleer Santrali eylemine katılıyorsun, biz bir türlü seni çözemedik.

– Gitmeyeyim mi oralara?

– Yok yok, git tabi.

Bunları başımdan savmak için,

– Ya ben zaten eşimden boşanmışım, işsizim oralara giderek arkadaşlarla oturup biraz sohbet edip kafamı dağıtmaya çalışıyorum.

Yine adı Mert olan,

– Özgür bizimle de konuşabilirsin, biz de seninle arkadaş olmak istiyoruz, bize de anlat.

– Ben okuyorum, öğrenciyim, kendi halimde biriyim sizinle ne konuşacağım.

Adı Mert olan

– Okuyandan korkacaksın, kendini patlatanlar, dağa çıkanlar hep okumuş olanlar zaten.

Ben de,

– İyi de ben öyle biri değilim ki…

Mert,

– Biliyoruz, sen iyi, temiz kalpli birisin, ondan senin yanına geldik.

Tekrar sordum onlara,

– Benden ne istiyorsunuz?

Mert yine söze girerek,

– Bizim senden beklentimiz, şunlar bunlar ne yapıyorlar, kimlerle oturup kalkıyorlar radikal eylemler gibi şeyler olursa bize bildirmen.

Tabi onlar bana, şunlar bunlar demiyor direk olarak şahıs ve kurum isimleri vererek bunların ne yaptıklarını kendilerine bildirmemi istiyorlar. Burada kurum ve şahısların isimlerini yazmak istemediğim için şunlar bunlar olarak yazıyorum.

Ben de onlara,

– Söylediğiniz bu kurumlar yasal, kişiler de bu yasal kurumlarda bulunan insanlar.

Adı Mert olan

– Özgür sen zeki adamsın, Newroz Gazetesi'nde yazıyorsun, bu yasal parti ve kurum dediklerinin şu yasadışı parti ve örgütlerle bağları var.

Bende onlara,

– Öyleyse neden bu partileri kapatmıyorsunuz? Bunlarla bağlantılıysalar bana bunları anlatmanıza gerek kalmadan bu kurumlara gidenleri tutuklayabilirsiniz… Dedim ve yine adı Mert olan,

– Bizim sana gelmekte ki amacımız, bu tertemiz çocukları suça bulaşmadan kurtarmak, tutuklamak en kolayı, biz zoru yapıyoruz, o çocukları topluma kazandırmak istiyoruz, bu yüzden senden yardım istiyoruz. Hani duymuşsundur Ankara'da bir patlama olmuştu, konsoloslukta. Orada ne olmuştu Özgür?

Ben de

– Bir gazeteci ve özel güvenlik yaralanmıştı… dedim ve adı Mert olan,

– İşte, senden istediğimiz böyle radikal eylemler olursa bize söylemen, biz de hiç kimseye zarar gelmeden bu eylemleri engellemek istiyoruz.

Ben, bunlara benden istediklerini yapamayacağımı söyledim ama iyice ısrar etmeye başladılar. Baktım kurtulamayacağım, tamam yaparım dedim.

Adı Mert olan,

– Bizim telefonumuzu kaydet, sen tanımadığın numarayı açmıyorsun… Diyerek numarasını verdi ve,

– Yarın seninle Sistem Tıp Merkezi'nin orada buluşalım. Yemeğe gidip oturup konuşalım.

Ben gerek yok dedikçe, o "yok yok sen yarın gel bize, oturalım konuşalım" sonra ayağa kalktı ve yürümeye başladık.

Adı Mert olan bana dönerek,

– Yapmak istemiyorsan yarın bize söylersin tamam deriz, sen yoluna gidersin, ha suçun varsa gider cezaevinde yatarsın, yoksa da bir sorun yok ama sakın kimseye söyleme, bizim de sonuçta çoluk çocuğumuz var… diyerek uzaklaştılar.

Ben o hızla Ütopya Kültür Merkezi'ne gittim. Orada arkadaşlara başımdan geçenleri anlatmaya başladım. Arkadaşlar gitmememi söyledi gidersen kabul etmiş sayılırsın dediler. Telefondan kartı çıkardım, kırdım attım ve eve geçtim anneme olanları anlattım ve annemin bana verdiği tepki gerçekten bir ders niteliğindeydi.

"Onlara ajanlık yapacağına senin ölünün bu eve gelmesini tercih ederim hiç olmazsa başım dik onurumla bu sokaklarda gezerim" dedi.

Sonra zaman kaybetmeden insan hakları derneğine gittim, şikayet dilekçesi yazdım. Meral Hoca diye biri vardı, bana "Özgür Sen buraya geldiğin için artık senin karşına çıkmazlar." Peki, hocam bunlar niye bana geldiler? "Sen yeni bir yüz olduğundan dolayı, şuna bir görünelim belki tutar diye."

Sözlerine devam eden hoca "senin gibi, çilek mahallesinde bir çocuğa da böyle gidiyorlar. Para veriyorlar, çocuk bir yıl boyunca bunlara çalışıyor. Bu sayede birçok kişi tutuklanıyor, sonra o çocuğa sana içerde ihtiyacımız var diyip tutuklayıp ceza evine koyuyorlar, çocuk cezaevinde muhbirliğe devam ediyor, yaşı küçük olduğundan siyasi tutsaklar çocuğa iyi davranıp şefkat gösteriyorlar. Çocuk vicdan azabından her şeyi anlatıyor ve her şey ortaya çıkıyor. Büyük ihtimal seni de böyle kullanacaklardı" dedi.

İlk defa böyle bir şeyle karşılaştığım için günlerce evden çıkamadım, geceleri uyuyamadım, sokakta yürürken sürekli arkamda biri var mı diye tedirgindim. Bir hafta sonra ürke ürke Partizan'a gitmeye başladım. Çünkü içimden bir ses bunun böyle gitmeyeceğini artık dışarı çıkmam gerektiğini söylüyordu. Partizan'a vardım oradaki arkadaşla biraz oturduk ve Adana'ya gideceğini söyledi. Birlikte Mersin tren garına doğru yola çıktık, gara vardığımızda elinde şemsiye ile merdivenlerde kimi göreyim: Tabii ki Mert denen o polisi. Bilet gişesinde arkadaşıma tam o polis bu şahıs diyecektim ki aniden gözden kayboldu.

Yakın zamanda öğrendim ki o Mert denen polis FETÖ'den açığa alınmış.

İkinci yazımda Uşak Üniversitesi'nde okuduğum dönemde yine polislerle yaşadıklarımı yazacağım. İlginizi çekecektir diye düşünüyorum.

Feed

rojnameyanewroz.net

IFTTT
Blogger tarafından desteklenmektedir.