Emekçiler Burjuva Cumhuriyetine Mahkum Değildir: Emekçilerin Kurtuluşu Devrimci İşçi ve Emekçi Halk Cumhuriyetini Kurmaktan Geçiyor .!

Görüntünün olası içeriği: yazı
29 Ekim 1923'den bu yana tam olarak 95 yıl geçti. Egemen sınıflar ve yalaka takımı, halka karşı, kan, zulüm üzerinde oturan T.C. devletinin kuruluşunu "Ulusal seferberlik" ilanıyla kutlamaya ve emekçilere burjuva cumhuriyetini kurtuluş olarak sunulmaya çalışılıyor. Burjuvazinin değişik klikleri arasında süren kemalist Cumhuriyete sahip çıkma yarışı artarak sürüyor. Kemalistler ve burjuva aydınların bazıları, 29 1923 de ilan edilen burjuva cumhuriyetini, faşist dinci Saray iktidarına karşı can siperhane savunarak Kemalist Cumhuriyetin halkın üzerinde egemenlik kuran halk düşmanı bir burjuva cumhuriyeti olduğu gerçekliği gizlenmeye çalışılıyor. İşin daha da ilginci olanı işçi ve emekçileri iktidara taşıyan, burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin tasfiyesini hedefleyerek işçi ve emekçilerin devrimci iktidarını kuran 1917 Ekim devrimini örnek alma yerine batı emperyalizmini kendisine düstur alan Türk Cumhuriyeti devleti halkı ve halkın çıkarlarını yok sayan , bir avuç Türk burjuvazisi ve büyük toprak sahiplerinin cumhuriyeti olmuştur. Kurtuluş savaşımında kanını döküp canını veren çeşitli ulus ve ve ulusal azınlıklardan emekçiler bırakalım devletin yönetiminde söz sahibi olmak, sürekli ve sistemli baskı ve zulüm altında tutulmuş, demokrasi ve özgürlük istemleri kan ve zulümle bastırılmış, Türk ve Müslüman olmayanlar, devlete boyun eğmenler devletin demir yumruğuyla ezilmeye çalışılmıştır.

Bir yanda açlık, işsizlik, yokluk, baskı, zulüm, işkence, gözaltı zindan terörü, Kürtlerin kırımdan geçirilmesi, özelleştirme-taşeronlaştırmayla işçi kıyım terörünün artarak sürdüğü Türkiye, öte yandan bütün bunlar yokmuş gibi şişirilen bir eli yağda bir eli balda devletin kanatları ve koruması altında burjuvazinin önderliğinde emperyalizmle işbirliği içinde büyüyerek devlet erkanını elinde bulunduran şatafatlı yaşamlarıyla, sömürüde sınır tanımaz, vurgunculuk, çeteleşme ve yayılmacı politikalarıyla işbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin Türkiye'si. İşte bugün AKP-MHP ittifakına dayanan, Türk İslam sentezci faşist diktatörlük iki Türkiye gerçekliğini gizlemek ve toplumsal savaşın üzerini kapatarak egemen sınıflara soluk aldırmak için devlet eliyle içeriği her bakımdan daha fazla boşaltılmış burjuvazinin egemenliğini pekiştiren toplantılar,-kutlamalar düzenlenerek, burjuva klikleri "Cumhuriyete ve Atatürk'e ulusça ne kadar sıkıca bağlı" oldukları yarışına girecekler. Bizzat Kemalist cumhuriyetin sağını-solunu törpüleyen AKP diktatörlüğü Cumhuriyetin 95. yıl kutlamalarını herkesin "demokratik ve muasır medeniyet yolunda Türkiye'de yaşadığı için şükretmesi" yönlü demeçlerle, daha çok cumhuriyetin temel değerlerine bağlı kaldırdıklarını dillendiren takiye yüklü açıklamalarla yığınlar aldatılmaya ve burjuva cumhuriyeti kutsanıyor ve yığınların bilinci bulandırılıyor.

Bilindiği üzere T.C. devleti, 1919 yılında emperyalist işgale karşı verilen ve el altında emperyalizmle uzlaşarak 29 Ekim 1923'de sonuçlanan M.Kemal ve arkadaşlarının önderliğinde kuruldu. Burjuva cumhuriyeti 95. yıldır egemen sınıfların elinde halk kitlelerine karşı, burjuvazi ve toprak ağalarının sınıf egemenliğinin pekiştirilmesi ve burjuva çıkarları yararına kitleleri aldatma ve yönlendirmenin bir aracı olarak kullanıldı. Egemen sınıflar "ulusal hak çıkarları ve ortaklığı" sloganını kültürel, psikolojik ve kitle duygusu oluşturmanın etkin araçlarından birisi olarak kullandı. Burjuva-feodal güçler emperyalizme daha sıkıca bağlandıkça ve palazlandıkça "ulusun ve ülkemizin bölünmez bütünlüğü" ve "sınıfsız, sömürüsüz, kaynaşmış kitle" propagandasıyla yığınların gözüne sürekli olarak kül serpildi.

" Demokratik, özgür ve modern bir Türkiye'de yaşıyorduk" ve Cumhuriyet hepimizin dir yalanı ortalığı kapladı. Her ne kadar işbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahipleri ve sözcüleri koro halinde hep bir ağızdan Kemalist cumhuriyetin "demokrat, laik ve sosyal devlet" olmasından dem vursalar da, ortada duran gerçekler bunun hiçte böyle olmadığını kanıtlayan örneklerle doludur. Kuruluşundan bu yana T.C. devleti hiç bir dönem gerçekten de "demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olmadı. Bu sözler T.C. anayasasına yazıldı. Ama bunlar yalnızca kağıt üzerinde kalan sözler olmaktan öteye gitmedi. İşçiler, emekçi ve Kürtler 95. yılın hiç bir döneminde ne özgür oldular, ne demokratik haklarını engelsiz olarak kullanabildiler ve ne de gerçek anlamda laikliği yaşadılar. 1925'ler de ilan edilen azgın faşist diktatörlük ve faşist tedbirlerle sürdü ve 1930'lar da tas tamam faşist diktatörlük pekiştirildi..

Her ne kadar 1923'lerden itibaren parlamento ilan edilmiş olsa da, burjuva parlamentosu Kemalist diktatörlüğün anti-demokratik ve bir dönem sonrada faşist yüzünü gizlemenin asma yaprağı rolünü oynamıştır. 1935'lerden bu yana bazı ara dönemleri bir yana bıraktığımızda, T.C. devleti işçi ve emekçi yığınlar için faşist terörün fütursuzca sürdüğü bir azgın diktatörlük olmuştur. Egemen sınıflar ve hizmetindeki emir eri yazar-çizer takımı T.C. devletinin 29 Ekim 1923'den bu yana önemli gelişmeler kat ettiğini söyleyerek, olayın gerçek özünü gizlemeye çalışıyorlar.

Yollar, fabrikalar, enerji santralleri, şehirleşme, iletişim vb. alanlarda 1923'den bu yana önemli gelişmeler olduğu bir gerçektir. Ama bütün bunlar hangi sınıfın ihtiyaçlarına yanıt verecek bir şekilde geliştirildi. İşbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahipleri ve emperyalistler ürünlerini pazarlara sunmak ve emekçileri iliğine dek sömürmek için üretim teknikleri ve yeni buluşları devreye soktular. Ürünlerden yararlanmak ve hammadde kaynaklarını sömürmek, ucuz iş gücü, ucuz toprağı daha fazla kar amacıyla kullanabilmek için ulaşım, haberleşme ve modern teknik araçlar tarıma ve sanayiye sokulup kullanıldı. Bütün bunlar emperyalist ve uşakları egemen sınıflar daha fazla kar etsin amacıyla yapmak zorundaydı. Şimdi bunları egemen sınıfların "halk için" yapıldığını söylemesi emekçilerin bilincini bulandırma amaçlı kocaman bir kuyruklu yalandır.

Çok uzağa gitmeden, TC devletinin politik ve askeri temsilcilerince reklam edilen siyasal rejimin emekçiler için neyi ifade ettiğini anlamak bakımından, bugünün Türkiye'sine bakmak yeterlidir. Türkiye'de demokrasinin en güçlü göstergesi olarak sunulan parlamentonun halkın iradesiyle herhangi bir ilişkisi yoktur. Burjuva düzen partileri ve milletvekilleri halk yığınlarına karşı değil, uluslararası emperyalist devletlere ve işbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahiplerine karşı kendilerini sorumlu saymaktan, politik ve ekonomik kararların uygulanması sürecine katıldığı -göstermelikte olsa- bu doğrultuda parmak kaldırmaktadırlar. Bütün emekçilerin toplumsal yaşamını düzenlemeye yönelik bir organizma olarak lanse edilen devlet, tastamam işbirlikçi tekelci burjuva ve büyük toprak sahiplerinin çıkarlarının tüm topluma kabullendirilmesini ve emekçilerin bu sınıflara yönelik hareketini bastırmayı temel işler olarak benimsemiştir.

Nüfusun %44'ünü oluşturan tarımsal Çok Uluslu Tekeller-Dünya Bankası vb. gibi emperyalist mali kuruluşların emperyalist politikaları doğrultusunda yıkıma uğratılmasıyla, etten buğdaya kadar bir çok gıda maddesi dışarıdan ithal edilir duruma gelmiştir. Kürtlerin varlığı ve meşru hakları yok sayılmakta, çözüm adına Kürtlerin direnişi "bekle gör" tutumuyla tasfiye edilmeye, inceltilmiş haliyle inkarcılık devam etmekte, her yıl bütçenin büyük bir bölümü emekçi yığınlar ve Kürt özgürlük mücadelesinin ezilmesi için savaşa akıtılmaktadır. Yine bütçenin yarıya yakın bölümü emperyalist ve yerli tekellerden alınan borçlara faiz olarak ayrılmakta ve geriye kalan önemli bölümde savunma adına silahlanmaya yatırılmaktadır.

Son onaltı yıldır sürekli artan silahlanmayla, işçi ve emekçilerin yoksulluğu ve artan işsizlik el ele gitmektedir. 16 milyon civarın insan yani yaklaşık her beş kişiden birisi açlıkla koyun koyuna yaşamaktadır. Koç ve Sabancı'nın yalnızca bir işletmesi 80-90 trilyon kar ederken, işçi ve kamu çalışanı emekçiler, üretici köylüler ve işsizler açlık ve yoksullukla hizaya getirilmeye çalışılmaktadır. Ücret ve maaş artışı %4-5'le sınırlanırken, rantiyeci vurguncu takımına milyonlar faiz geliri olarak aktarılmış. Ülkenin her yanı zindana dönüştürülmüş. İlerici, devrimci, aydınlar, sendikacılar konuşmamaları için hiç bir meşrutiyeti olmayan ağır ceza mahkemelerince yargılanıp, hapis cezasına çarptırılarak politika yapmaları engelleniyor. Polis her tarafta devletin kanatları altında ölüm kusuyor. Sivil faşist çeteler sokaklara salınarak faşist terör estiriyorlar ve Kürtlere ve devrimcilere yönelik linç kampanyaları yürütülüyor. Dahası genç olmak "şüpheli şahıs ve potansiyel suçlu gerekçesiyle" gözaltına alınarak zindana kapatılmak için yeterli bir neden oluyor. İşte bunun için burjuvazinin sınıf egemenliğini sağlayan ve onu pekiştiren 29 Ekim 1923'de ilan edilen Kemalist burjuva cumhuriyeti burjuvazi kutluyor ve kutlayacaktır. Her sınıf öncelikle kendi sınıf çıkarları ve hakları için mücadele yürüteceklerdir. İşçi sınıfı, emekçi yığınlar, işbirlikçi tekelci burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin egemenlik örgütü olan TC devletine karşın, birleşik bir güç olarak ayağa kalkıp, devrimci ve sosyalist iktidar için dövüşmeden kendi kurtuluşunu sağlayamaz.

T.C. devletinin bir avuç egemen sınıfların ve emperyalizmin baskı, sömürü ve egemenliklerini sağlayan, halka yabancılaşmış ve onun sırtında ayakta durmaya çalışan bir burjuva diktatörlüğü olduğunu bilince çıkararak, burjuvazinin yalanlarına aldanmayalım. Her sınıfın bir cumhuriyeti vardır. İşçi ve emekçilerin cumhuriyeti demokratik ve sosyalist halk cumhuriyetidir.

O halde, Kemalist cumhuriyetin bazı reformcu kazanımlarını adım adım gasp ederek cumhuriyeti kendi sınıf egemenliğine göre dizayn etmeye çalışan AKP faşizminin T.C. devletini daha fazla İslamcılaştırma tutumuna bakarak, Kemalist cumhuriyeti savunmaya kalkışmak, işçi ve emekçi yığınları devrimci halk cumhuriyetinden uzaklaştırmak ve sınıf perspektifinden vazgeçmek anlamına gelir. Haliyle, burjuvazinin değişik klik ve kesimlerinin-Ki burjuvazinin bir kesimi toplumsal sorunların derinleşmesini Kemalizmden sapmaktan ve yeniden Kemalizme dönmekten ararken, burjuvazinin bir kesimi ise-AKP-MHP Cumhur ittifakı- Cumhuriyeti kendi ılımlı İslamcı çizgisine göre düzenlemeye çalışmaktadır.- İktidarı ve egemenliğini arasında tercih yapmak değil, işçi ve emekçi yığınları kendi bağımsız sınıf tutumu içinde hareket ederek, eşitlik, özgürlük ve kurtuluşunu ifade eden devrimci bir halk cumhuriyeti için dövüşmekten geçtiğini unutmayalım.




RSS Feed

halkinbirligigncelhaber


Unsubscribe from these notifications or sign in to manage your Email Applets.

IFTTT
Blogger tarafından desteklenmektedir.